Elazığ, günlerdir susuzluktan kavruluyor. Elazığ’da musluğu açıyorsunuz tısss… s’leri istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Hani bir Atasözümüz var: “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir”, diye. Neydi Çarşamba? Hamza Bey Barajı… Yazıldı, çizildi, dertlenildi, söylenildi. Ama kimin umurunda? Söylenenler para etti mi? Etmedi. Sözde bu barajla üç tarafı su ile çevrili Aziz şehrin susuzluğuna neşter vurulmuştu? Şehir artık susuzluk çekmeyecekti 40 yıllık su ihtiyacı Hamza Bey Barajı ile karşılanacaktı. Bu barajın su toplayamayacağı çok yazıldı, söylendi. Yatırımın devleti büyük zarara uğratacağı ifade edildi. Ancak devrin ve de devrimizin iktidarı oy için, kazanmak için Hamza Bey Barajını dolgu malzemesi olarak kullandı. Duygusaldı Elazığ insanı, kandı, kandırıldı. Hele de Sayın Cumhurbaşkanın Elazığ’a geldiğinde “Elazığ’ın 40 yıllık su problemini çözdük”, demesi veya dedirtilmesi milletin yüreğine su serpti. Peki, ne oldu sonra? Kurudu koca baraj ve Elazığ susuzluktan kavrulur hale geldi.
Şimdi bana: “yahu suçlular belli bunda şu anki Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları’nın suçu ne?”, diye soranlarınız olacak. Şehr-ül Emin’in suçu: öngörüsüzlüğü, bir adım ötesini görememesi, suçu: halkın en temel ihtiyacı olan “su ihtiyacı” için gerekli tedbir almayışı…
Şimdi ne diyor Elazığ Belediyesi vatandaşlarına: “Efendim, saat akşamın yedisinden sabahın dördüne kadar şehre su verilemeyecek, duyurulur.” Hepsi bu kadar “duyurulur” Neyi duyuruyorlar? “Tısss’ı”... Varın zahmet edip duyurmayın. Biz musluğu açtığımız zaman o sesi zaten duyuyoruz. Sizde bu vizyonsuz siyasetçiler, yalaka ve ufku kapalı bürokratlar, bizde her şeyi gözü kapalı alkışlayan vatandaşlar olduğu sürece daha çok “tısss…” sesini duyarız.
Şimdilerde yeni bir korku vatandaşta. Şehre sabahın dördü ile akşamın yedisi arasında verilen su ne kadar sağlıklı? Siz hiç su şebekesinin geçtiği boruları gördünüz mü? Aman Allah’ım! Vallahi ben salgın hastalıktan korkuyorum. Kaldı ki temin edilen pansuman suyun kalitesi ne?
“Kanser, topuyla, tüfeğiyle kapımıza mı dayandı acaba”, sözü kafamın içinde dönüp duruyor. Ne demiştik yazımızın başında: Elazığ için üç tarafı suyla çevrili yarımada… Ancak suya hasret bir şehir. Sadece şehir mi? Şehrin insanı mı? Hayır! Biliyorsunuz Elazığ’ın taş ekseniz taş bitecek üç verimli ovası var: Uluova, Altınova, Kuzova… Toprak verimli de sulanırsa…
Siyasiler, özellikle de 22 senedir ülkeyi yöneten iktidar, her seçim öncesi verip de tutmadığı vaatleri ile yine vatandaşı kandıradursunlar; biz, kamu kaynaklarının ne denli savruk ve ölü yatırımlara ayrıldığı, plansızlığın tavan yaptığını, öngörüsüzlüğün cehaletle birleşince ülkeye olduğu kadar bu şehre ne denli kötülük yaptığını görmekle kalmıyor bizzat yaşıyoruz. Sağduyulu vatandaşlar olarak bunun hesabının da bir gün verileceğine inancımızı koruyarak yaşıyoruz.
22 Ağustos 2025 tarihinde Munzur gözelerinin bulunduğu Munzur vadisine gittim. Allah’ın bahşettiği bir büyük nimet… Her taraftan fışkıran su… Tertemiz. Sordum, debisi yaklaşık 30 metreküp/saniye… Türkiye'deki 294 kaynak su arasından birinci seçilen Munzur Suyunun Ph değeri de 8.45'lik oranla Türkiye'nin en iyisi… Gözelerden çıkan bu tertemiz su, dereye akıyor daha sonra Pülümür Çayı ile birleşerek Keban Baraj Gölü'ne dökülüyor. Yani boşa akıyor. Yazık oluyor değil mi? Gözelerin yanı başında bir şehrin insanlar susuzluktan kavrulurken böylesi bir suyun Keban baraj gölüne akması. Hani Tunceli’nin suya ihtiyacı olsa bunu söylemem; ama Tunceli zaten her yanından su fışkıran bir güzel ilimiz. Düşündüm, akıp giden bu su Elazığ’a getirilse… Peki, onu düşünecek uzak görüşlülük nerede? Yanı başında akan Fırat’tan faydalanamayan Kuzova, Uluova, Altınova susuzluktan kavrulurken bu suyla bu ovaları buluşturacak yönetimden kalkıp da Munzur suyunu Elazığ’a getirmekten bahsetmek ne derece doğru bilmem ki! Unutmayalım ki: susuzluk sadece bir ihmal değil, halkın sağlığıyla oynanan bir kumardır. Bugün musluktan “tısss…” diye ses geliyor tahammül ediliyor umarım bu ses, yarın hastane, morglardan “ah…” sesine dönüşmez.
Hadi Önal/ 24 Ağustos 2025/Elazığ