Sorsanız bana zulmü, haksızlığı adaletsizliği en iyi hangi dil anlatır diye: Şiir dili, derim tereddütsüz. Şiir, aradan yüzyıllar geçse de bir büyük dua ya da beddua gibi asılı kalır gök kubbede. Ben de şiirin bu gücüne inandığım için kanatlarının altına saklanırım her bunaldığımda…
GÖZLERİNİ TOPRAK DOYURA!
Yalanın kahpe yüzü ile geçtiler hücuma
Karanlığın gölgelediği gecede
Kıydılar umutlarımıza
Kıydılar sinsice
Kaç bahar geçti
Kaç kışı bıraktık ardımızda
Elleri uzundu, adalete kıyanların
Elleri uzundu çıkarı için memleketi soyanların
Sonra, elleri uzandı hanemize, aşımıza, ekmeğimize
Boğazımıza dizilen lokmaları çekip aldılar
Yazı göstermeleri bir yana
Baharlarımızı çaldılar
Dedim ya, uzundu elleri
O ellerle uzandılar
Kimliğimize, kültürümüze, geleceğimize
Unutturdular sevmeleri
Kurşuna dizdiler aşkı
İpe çektiler sevdayı
Ne harama doydu gözleri
Ne yalana dilleri
Bismillah ile başladıkları sofrada
Vakıfları vurgunlarına zırh yapıp
Koskoca memleketi yediler
Her hazmın sonunda bekledik ama
Doyduk; “Yarabbi şükür”, dahi demediler
Korkuyu demleyen bu azgın it sürüleri
Çaldıklarıyla yetinmediler; dönüp bir de:
Şükrü, nimeti, bereketi
Hakkı, hukuku, adaleti…
Açlıktan inleyen yürekleri
Açıkta üşüyen ninnileri
Ürkütücü çaresizlikleri
Kendilerine o imkânı sağlayan devleti tekmelediler
Yine de bitmedi kinleri
Bitmedi kirleri, bitmedi kibirleri…
Bitmedi; soygunları, talanları
Bitmedi yalanları
Açtım ellerimi semaya
Dileğim Allah’tan; gücüm, ‘ah’tan…
Bu kifayetsiz muhterisleri tez elden bizden ayıra
Doymayan gözlerini de toprak doyura…
Hadi Önal/ 2 Eylül 2025/ Elazığ