
Polislikten emekli olduktan sonra şeyhlik yapmaya başlayan ahlaken çürümüş bu kişi Ahmet Şahin Uçar?
Bu çürümüş kişinin "müritlerine" attığı mesaj ortaya çıktı: Çırılçıplak olmazsan sevişemeyiz. Diyor.? Sakal bırakarak Din iman yalanlarıyla Allah’ın Dini Olan İslam Dinini kirleten bu çürümüş kişiler ortada dolaşıyor.?
Bu ve benzerleri ahlaken çürümüş İslam dinini kirlettikleri yetmez gibi kendileri gibi çürümüş ahlaksız müritlerine “soyun bana üstünde elbiseyle gelme diyor.?
Üstünde elbise olursa beni anlayamazsın ANLAYAMADIĞIN İÇİN DE SEVİŞEMEM DİYOR.? Bunlar tam bir pislik. Bu ve benzeri sapıklara inananlar Mürit mi yoksa bunlar gibi sapık mı oluyor?
KISAÇA ; LAİKLİK VE DİN.!
Laiklik acısın dan -din ilişkisini izah etmeden önce, tarihi süreç içerisinde din ile devlet arasındaki ilişkileri tespit etmek gerekir. İlk çağlardan itibaren iktidar erki kutsala dayandırılmak suretiyle yapılmıştır.
Eski Mısır ve Roma bunun en tipik örnekleridir. Yönetene itaat, kutsala itaatle eş değerde görülmüş, yönetimdeki oluşum din olgusuyla birleşerek kutsal devlet tipolojilerinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. İlk çağlardan modern döneme kadar geçen sürede din-devlet ilişkileri, toplumun medeniyet ve kültürel gelişimini etkileyerek, siyasal bir değişime yol açmıştır.
Böylece devlet yapılarında köklü nitelik değişiklikleri birbirinden farklı yönetimleri ortaya çıkarmıştır. Zamanla hukuk kuralları din kurallarından ayrılmış, toplumun ve çağın ihtiyaçlarına uygun devlet sistemleri oluşmuş, din ile siyaset arasında bir farklılaşma meydana gelmiştir. Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması bu farklılaşmanın son halkasını teşkil etmiş, din ile devlet ilişkilerini belirleme açısından son halka olan yeni sisteme laik devlet modeli denilmiştir. Esasen laiklik ve din birbiri ile çelişecek bir konumda değildir.
Laiklik, toplumda fikir ve inanç ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmesini önleyen modern değişim dinamizmini sağlayacak bir ilkedir. İslam dini de, akla, bilime düşünceye ve hoşgörüye verdiği önem dolayısıyla laikliğe giden yolu açmıştır. Kur’an ve Sünnette bunlara işaret eden sayısız örnekler vardır. Netice olarak vahyin ve peygamberin dışında akıl ve bilim İslâm’ın temel mercileri olduğu gibi laikliğin de temel dayanaklarıdır.
Tarihi Gelişim İçinde Din - Devlet İlişkisi Laiklik–din ilişkisini izah edebilmek için, din ile devlet arasındaki ilişkileri tarihi seyir içerisinde belirlemek, ilkellikten modern devlet yönetimlerine kadar geçen sürede, sosyal ve siyasal ortamın nasıl oluştuğunu tespit etmek gerekir.
Bilindiği gibi din, tarihin en ilkel toplumlarında bile varlığını tespit ettiğimiz bir olgudur.
Din olgusunun, tarihî seyir içinde değişik niteliklere ulaştığı, insanların dinî davranış biçimlerinin de aynı şekilde değiştiği ve bu değişimlerin toplumsal yapı içinde ilişkilerin başkalaşmasıyla kesin bir paralellik içinde olduğu görülmektedir.
Özellikle ilk çağlardan itibaren iktidar erkinin kullanılması, iktidar gücünü kutsala dayandırmak suretiyle yapılmıştır. Böylece yönetimi elinde bulunduran kişi kutsal olarak belirginleşmiştir ki, eski Mısır ve eski Roma bunun en tipik örneklerini teşkil etmektedir.
Nitekim yönetim erkinin kutsallığı, değişik biçimlerde yüzyıllar boyu devam etmiş, yönetene itaat, kutsala itaatle eş değerde görülmüş, yönetimdeki oluşum, din olgusuyla birleşerek tanrısal bir iradenin ürünü olarak kabul edilmiş ve kutsal devlet tipolojilerinin doğmasıyla sonuçlanmıştır.
Ancak, toplumların dinleri zamanla ve çeşitli sebeplerle inhitata uğrayarak insanların manevî beklenti ve ihtiyaçlarına cevap veremez duruma geldiler.
Bu bağlamda devlet de yavaş yavaş mukaddes özelliğini kaybederek gittikçe sekileriz olmaya başladı 1. İlk çağlardaki bu din devlet ilişkileri, tarihi gelişim içinde farklı mecralardan gelen birikimler, toplumun hem medeniyet, hem de kültürel yapılarını etkileyerek, siyasal yapılarının değişmesine yol açmıştır.
Devlet yapılarındaki bu köklü nitelik değişiklikleri birbirinden farklı yönetimleri ortaya çıkarmış, din-devlet ilişkilerinde çeşitli devlet tipolojilerinin doğmasına sebep olmuştur.
Başlangıçta genel olarak ortaya çıkan sosyal devlet yapıları, toplumsal hayatın gelişmesi nedeniyle, sosyal ilişkiler sayısal olarak çoğalmış ve gittikçe daha karmaşık hale gelmiştir. Bilindiği gibi toplum hayatı değişen ve gelişen dinamik bir süreçtir ve bu değişiklikler, ister istemez (toplum hayatını düzenleyen) toplum kurallarının değişmesini gerektirir. Dinî nitelikteki itikadı yani imanla, inançla ilgili kurallar ise değişmez niteliklerdir
Bu nedenle de hukuk kuralları, zaman içinde din kurallarından ayrılmışlar, toplumun ve çağın ihtiyaçlarına göre bağımsız bir sistem oluşturmuş, din ile siyaset alanında bir farklılaşma meydana gelmiştir. İşte bu farklılaşmanın kendini göstermesi anından itibaren dinî alan ile siyasî alan da kendiliğinden ayrılmıştır
Böylece siyasal iktidar ile dinî iktidarın tümden ayrılığı, tarihî süreç içinde yeni bir devlet sistemini ortaya çıkarmış ve çağın ihtiyaçlarına göre dinî kurallardan ayrı olarak hukukî düzenlemeler yapılmış ve geliştiriliştir. Ali Berham ŞAHBUDAK…