Vedat Kan

Tarih: 27.06.2025 09:06

Say ki: Oynattık gitti vesselam…

Facebook Twitter Linked-in

Say ki: Oynattık gitti vesselam…

Elbette ki mahallede başı dik ve korkusuz gözlerle etrafını süzerek yürümek, mahalle sakinlerine güven veren ve hamice bir bakış ile umut aşılamak güzel bir olay.

Mahalle sakinlerinin yanında bulunurken; bir ağabey hassasiyeti ile korumaya çalışmak ve hatta kırgınlıkların, sıkıntıların halli esnasında maddi ve manevi desteklerini ortaya koymak gerçekten güzel bir olay. 

Hatta çok güzel bir olay!

Ve dahi mahallenin güvenini sağladıktan sonra, güzelliği ve imarı için sağa sola yardımlar etmek, görevlendirmeler yapmak; hatta sözler vermek ve hatta hatta verilen bu sözlere ipotekler eklemek, yarın kazanılacağı düşünülen bedelleri bile bugünden harcamak, kuvvetli ve istikrarlı bir güç göstergesi olabilir.

Bu gücün kanımızdan gelen bir töre duygusu olduğu inancıyla, iman ettiğimiz dinimizin bir emri olduğu hassasiyetiyle ve insanlığımızın bir gereği olduğu bilinciyle; ağabeyliğinizi hürmetle karşılayalım eyvallah…

İyi güzel de; siz mahallede böyle başı dik dolaşırken, mahalleyi düzene sokacağım derken, mahallede önce huzur diye ısrar ederken acaba diyorum, geçindirmekle yükümlü olduğunuz kendi evinizden haberiniz var mı?

Evde herkes huzursuz ve birbiriyle kavgalı!

Asabiyet çizgilerimizin üzerinden kaç silgi geçti farkında mısınız? En küçük bir tatsızlık karşısında millet zıvanadan çıkıyor, kardeş-kardeşi vuruyor, kırk yıllık evlilikler-dostluklar-arkadaşlıklar ya cinayetle ya da mahkeme salonlarında hakaretler eşliğinde son buluyor. Evin çocukları tanınmaz ve engellenemez bir şekilde birçok bağımlılık uçurumunun kenarında sözüm ona özgürlük şarkılarının eşliğinde havlayarak raks ediyor. Birbirlerine sevgileri yok, saygıları yok ve en kötüsü de kimseye inançları yok… Üzülerek belirtmek isterim ki bu evde kimse bir diğerine menfaati yok diye selam bile vermiyor artık.

Evde herkes borçlu, herkes dosyalık olmuş durumda.

Tabir-i caiz ise siz evden çıkarken, unutmuşluğunuzdan olsa gerek; yeterli para bırakmadığınız için ev halkı mecburen kapı önünde bekleyen, çok ama çok iyi niyetli (!) birilerinin sözüm ona destek için verdiklerini harcamıştı. Halbu ki güneş olmasına rağmen, elimize şemsiye sıkıştıranların sorgusuz sualsiz verdiği bu cırt cırtları hayal içerisinde oyun zannediyorduk. Sanal alemde yaşıyoruz ya… Bu masalın böyle olmadığını, yağmur yağmaya başlayınca elimizdeki şemsiyeler toplanınca anladık ama iş işten geçmişti bir kere. 

Oldu mu şimdi?  

Meğer bu cırt cırtlar hediye falan da değilmiş…

Siz evden çıkarken masaya ne bıraktınız ise onunla mahalle bakkalı ekmek bile vermiyor artık. Rafların fiyatlarına saniyelik değişimlerden dolayı bakamaz olduk. Raf aralarında gezinirken karşılaştığımız ilk ürün ile yarım dakika sonraki turda gördüğümüz aynı ürünün fiyatları bile bir birini tutmuyor artık. 

Hem duydunuz mu ağam ev sahibi kirayı iki hatta üç katına çıkardı, haber vereyim dedim.       

Biliyor musunuz? Bu arada evde kimselerin ağzını artık bıçak açmıyor. Ama alttan alttan sırıtmaya başladık, haberiniz olsun istedim. 

Say ki; oynattık gitti vesselam.

Oysaki  

Kavgasız mahalle en büyük hayallerimizden birisi!

Kim ne derse desin, artık kimse kavga falan istemiyor. 

Bu hususta kim ne şekilde adım atacaksa, atmışsa veya hazırlığındaysa elbette ki huzur aşkına, komşuluk aşkına, kardeşlik aşkına koşulsuz/âmâsız/fakatsız veya lakinsiz destekleyeceğiz.  Ancak Bakkal Mahmut amca yüzümüze bakmıyor artık. Veya daha dün “geçinemiyorum, verdiğiniz maaş ancak kirama yetiyor” diye feryat ederek, kendince demokratik bir hak aradığını zanneden ve ekmeğinin kavgasını veren işçi kardeşimin gözünde birilerinin bu menfaat çatışması içeren kavgası yok. 

Umurunda da değil.

Tıpkı o ve onun gibi binlercesinin, şehrin merkezinde ki birilerinin umurunda olmadığı gibi.

Evet, gerçekten ama gerçekten kavgasız bir mahalleyi hepimiz arzu ediyoruz, özlüyoruz ve büyük bir heyecanla bekliyoruz. 

Hatta birileri bu yanan mahallede saçlarını tarayıp, ayna elinde keyif çatarken bile büyük bir sabırla bekliyoruz  ama özgürlük alanı olan bir balkondan, bilinçli ve kışkırtmak için, provokatörlük amacı taşıyan bir üslupla ve lanetli bir şımarıklık çerçevesi içerisinde   “bela” okuyanlara ne dememizi bekliyorsunuz ki?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —