Dış politikada dostluklar da düşmanlıklar da menfaatle ölçülür. Hele ki söz konusu Amerika Birleşik Devletleri olunca, bir gün kol kola yürüdüğünüz liderle ertesi gün aynı masaya oturamayabilirsiniz. Bugün tartışmak istediğimiz konu, ABD’nin eski Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında zaman zaman yaptığı açıklamaların birer övünç kaynağı mı, yoksa utanç vesikası mı olduğudur. Bu sorunun net bir cevabı yok. Çünkü bu değerlendirme, kişisel dünya görüşünüze, siyasi pozisyonunuza, hatta yerli ve milli duyarlılıklarınıza göre değişir. Ancak biz burada yorum yapmayacağız. Sadece olayları objektif biçimde sıralayıp, takdiri vicdanlara bırakacağız.
Hatırlayalım... 2018 yılında Rahip Andrew Brunson krizi patlak verdi. Trump, sosyal medya üzerinden Türkiye'ye doğrudan ekonomik tehditler savurdu. Bununla da kalmadı, dönemin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektupta diplomatik teamülleri hiçe sayarak, “aptal olma” ifadelerini kullandı. Mektup, basına sızdırıldı. Türkiye cephesinden gelen tepkiler, iç siyasette sert oldu ama diplomatik adımlar daha dengeliydi. ABD ile müzakereler sürdü, Brunson serbest kaldı. Olay geçiştirildi ama hafızalarda kaldı.
Bir başka kırılma noktası, Trump’ın Erdoğan’a dair sarf ettiği “Ben onunla iyi anlaşıyorum. O beni dinler, hallederiz” sözleriydi. Bu sözler, Erdoğan’ın liderlik kabiliyetine övgü olarak da okunabilir, ABD’nin Türkiye’yi bir “telefonla yönlendirilebilir ülke” olarak gördüğünün kanıtı da sayılabilir. Yorum sizin...
Ancak son yaşanan bir gelişme, bu ilişkinin sınırlarını bir kez daha ortaya koydu. İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD’de Trump ile yaptığı görüşmede Türkiye’yi şikâyet etti. Özellikle Suriye’de Türkiye'nin artan etkisinden rahatsızlık duyduğunu belirtti. Beklenen cevap, Türkiye’ye yönelik bir uyarıydı belki de. Ancak Trump, Netanyahu’ya cevaben Erdoğan’ı “çok akıllı bir lider” olarak tanımladı ve Türkiye’nin bölgede arabulucu bir rol üstlenebileceğini söyledi. Üstelik Erdoğan’ın Esad rejiminin çöküşündeki stratejik pozisyonunu da övgüyle andı. Bu cevap, İsrail cephesinde rahatsızlık yaratırken, Ankara'da temkinli bir memnuniyet oluşturdu.
Şimdi soralım: Trump’ın Erdoğan’a dair ifadeleri Türk milleti için gurur verici mi? Yoksa bir başka ülke liderinin, kendi çıkarları için Türk liderini pohpohlamasından mı ibaret?
Bu noktada farklı yayın organlarının konuya yaklaşımı da dikkat çekici. Muhalif basın, Trump’ın sözlerini Türkiye’nin dış politikada "pasifleştiği" şeklinde yorumlarken, iktidara yakın medya Trump’ın Erdoğan’a duyduğu "saygı"yı manşetlere taşıdı. Uluslararası yayınlar ise daha mesafeli: ABD'nin çıkar merkezli politikalarının bir yansıması olarak değerlendiriyorlar.
Unutulmamalı ki, diplomasi satranç gibidir. Her taşın bir görevi, her hamlenin bir sonucu vardır. Trump-Erdoğan ilişkisi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Yani kişiselleştirilmemeli, devlet aklı üzerinden okunmalıdır. Biz tarih boyunca “dost görünene güvenilmeyeceğini” çok bedel ödeyerek öğrendik.
Netice itibariyle, Trump'ın sözleri gurur mu, utanç mı? Biz yorum yapmıyoruz. O kararı siz verin. Ama unutmayın: Gözümüz kulağımız açık, devlet aklı her zaman tetikte olmalı.