9659,48%0,49
37,90% 0,05
41,06% 0,14
3766,88% 0,98
6070,97% 1,51
Hayal kırıklığımı dersiniz yoksa yıkılan hayaller mi?
Kim ne der ise desin; bu kadim şehrin eskiden daha iyi bir ticaret hacmi, daha iyi bir iş ve işçi istihdam düzeyi ve daha iyi bir ticaret ahlâkı yanı sıra, daha iyi bir bürokrat ağıyla birlikte, daha iyi bir kurumsal yapısı vardı.
Yeni nesil ticaret ve siyaset kavramlarıyla birlikte; ticaretimizin yanı sıra siyasetimize de bulaşan “serbest piyasa” ekonomisi mantığı virüsünün etkileri her yanımızı sarmış bulunmaktadır.
Bu anlayışın muhalefetimiz dahil, tüm siyasilerimize ve iş insanlarımızın büyük bir çoğunluğuna empoze ettiği; daha çok kâr oranına erişme noktasında ki acımasızlık, duygusuzluk ve özünde ahilik geleneğiyle hiç te bağdaşmayan ve o felsefeden çok uzak bir pazarlama tarzı sayesinde, maalesef ki geldiğimiz nokta ortadadır.
Ortada olan bu gerçek sayesinde; kurumsal zenginliğimiz, bürokratik dengelerimiz ve siyasi erklerimiz açısından kimseyi memnun edecek düzeyde olmadığımız da aşikardır.
Hal böyle olunca, ayna yansıması misali bu olumsuz bakış açısı durum; hemen hemen bütün çalışmalarımıza intikal etmiş bulunmaktadır.
Nasıl mı?
Şehirde bir şekilde elimizde kalan kurum ve bürokratlarımız sağ olsunlar; kendi bildikleri ve emir aldıkları bakanlıklarının talimatlarının dışındaki, bilhassa vatandaşlardan gelen bütün arz ve talepleri tirübünleri kıskandıracak bir çalım manevrasıyla ber-taraf ettikleri gibi, sonrasında da ulaşılmazlıkları ile şehirde var ile yokları oynamaktadırlar.
Hem de en kısa zamanda başka bir ile taşınma hayalleriyle…
Yeni nesil mantık; kimseye “hayır, imkânsız, olmaz, mümkün değil” gibi tılsımlı, tahkir edici, tahrik edici her hangi bir cevap vermekten kaçın ve oyalama yolunu seçerek suyu akışına bırak mantığıdır.
Bu yadırganacak duruma gördüğümüz ve tahlil ettiğimiz kadarıyla bazı ilçe belediyelerimiz yanı sıra şehirdeki STK larımızın büyük bir çoğunluğu da dahildir…
Aman ha;
Siyaset cephesinde durum sakın farklı zannedilmesin!
Aynı senaryo, ne yazıktır ki siyaset yaşantımızda da tıpkısının aynısı olarak cereyan etmektedir. Ayırım yapılmaksızın siyaset hayatımızda çoğu zaman “cambaz yemini” mantığı ön planda tutulduğu için ben bu şehrin siyasilerini TRT mizin 1. Kanalında halkımızın seyrine sunulmuş olan “Gönül Dağı” dizisindeki güneş toplayan “divane” sine benzetmekteyim.
Ne diyordu “divane”?
Tuttum seni attım içeri…
Görevin kutsallığına olan ve çabalamalarındaki samimiyetlerine olan inancımız tam, tam olmasına da; ortaya konulan çabalarının, kalburla güneş toplamaktan ziyadesine gitmediğini neden görmek istemiyoruz ki?
Geçen bir vekilimiz, daha önceki yapılan tüm açıklamalarının tıpkısının aynısı bir açıklama daha yapmış; “şehrimizin bütün problemlerinin takipçisiyiz” diye.
Kesinlikle takip ettiklerine inanıyorum.
Ne diyordu “divane”?
Tuttum seni attım içeri!
Maneviyatlarının, başka bir deyişle kalp gözlerinin bizden açık olduğu varsayımıyla yola çıktığımızda; onların, yani sayın vekillerimizin ve siyasilerimizin gördüklerini bizim neden göremediğimizi hep merak etmişimdir.
Bu şehir için ortada anlatılan çok şey olmasına rağmen; planlanan ve hatta hatta projelendirilen, yatırım planına aldırılan, ışık görünmesine ramak kaldı denilmesine rağmen, halen daha karanlıkta olan birçok çalışmanın kalburla güneş toplamaktan, bir şehir efsanesi olarak dillerde dolaşmaktan farkı nedir acaba?
Tuttum seni, attım içeri…
Ama gel-gör ki; senaryoyu yazanların, bizim şehrin vekillerine ve siyasilerine “divane” görevini layık görmelerini ve onların da bu görevi ciddi anlamda layıkıyla yerine getirmelerinin, bu kadim şehire hiç ama hiçbir faydasını göremedik.
Onlar, bin bir çaba ile gayretlerinin samimiyetleriyle “tuttum seni, attım içeri” demelerine rağmen, çevrelerine azimlerini göstermelerine rağmen, bu çabaları karşısındaki samimiyetlerine inanmamıza rağmen;
Her geçen gün eriyen nüfus yoğunluğumuzla birlikte, kaybını yaşadığımız kurumsallığımızın ve elimizden bir bir alınan değerlerimizin izahını nasıl yapabilir ki?
Adına “hayal kırıklığı” mı dersiniz, yoksa “yıkılan hayaller” mi bilmem ama tam da dizi senaryosundaki gibiydi bu şehrin görüntüsü, tıpkı kalburla güneş toplamakla eş değer.
Tuttum seni, attım içeri…
Evet, öyle ama
Karanlıktayız vesselam…