Ah eski bayramlar…
Sabahın köründe kalkar, annemizin ütülediği en güzel kıyafetleri giyerdik.
Babamızdan harçlık kapmak için cebine yapışır, elini öperdik.
Ev mis gibi börek kokardı.
Kapı çalındı mı, “komşu çocukları geldi” derdi annem, sevinçle koşardı mutfağa.
Bir de dedeler, nineler vardı.
Baş ucunda Kur’an, elleri her daim duada…
Onlar için bayram; evlat görmekti, torun koklamaktı, geçmişi yad etmekti.
Zaman geçti…
Telefonlar çoğaldı, yollar uzadı, bayramlar kısaldı.
Artık ne çocuklar erken uyanıyor, ne kapılar eskisi kadar çalınıyor.
Ama bir şey hiç değişmedi:
Anne yine bekliyor.
Baba hâlâ gözlerini kapıya dikmiş.
Ata mezarında sessizce bir dua bekliyor.
Bayram tatil değil, bayram vuslattır.
Bir el öpmektir, bir çift gözde sevinç olmaktır.
Bir “geldim” demektir yılların hasretine.
Unutmayın…
Onlar sizi hiç unutmadı.
Bir bayram gelir, onların eli boş kalırsa…
Siz yıllarca dolsanız da içten içe eksik kalırsınız.
Ana, baba, ata sevgisi başka.
Yeri dolmaz, hatırası solmaz, kokusu bile burnunuzda tüter.
Bu bayram, ne olur, bir gönül alın.
Bir geçmişe uğrayın.
Hep birlikte, içimiz buram buram çocukluk kokarken, nice bayramlara…
Rafet Ulutürk