Türkiye, yeni bir seçim atmosferine daha hazırlanıyor. Muhalefet cephesinde ise cevabı en çok merak edilen soru yine aynı: Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? 2023 seçimlerinden kalan hayal kırıklığı hâlâ tazeyken, gözler yeniden CHP'ye ve onun aday tercihine çevrilmiş durumda. Ancak dikkat çeken bir detay var: Kamuoyu yoklamalarında en güvenilir isim olarak öne çıkan Mansur Yavaş, nedense CHP'nin gündeminde gerçek bir aday olarak yer almıyor. Aksine süreç, Ekrem İmamoğlu etrafında şekillendirilmeye devam ediyor.
Peki neden?
Bu sorunun yanıtı sadece siyasî taktiklerde ya da kişisel hesaplarda değil, aynı zamanda CHP'nin ideolojik yönelimiyle Mansur Yavaş'ın temsil ettiği değerler arasındaki farkta gizli. Yavaş, açık biçimde Türk milliyetçisi bir çizgide duruyor. Konuşmalarında sıkça "Türk milleti" ifadesini kullanıyor. Devletin kurucu kodlarına, Atatürk’ün mirasına gönderme yapıyor. Ancak aynı netlikte ifadeleri ne Ekrem İmamoğlu'nun ne de Özgür Özel'in dilinde görmek mümkün. Atatürk’ün en çok kullandığı kavramlardan biri olan “Türk milleti” ifadesi, CHP’nin yeni söyleminde yer bulamıyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene” cümlesi adeta unutturulmuş durumda.
Burada karşımıza CHP’nin son yıllarda izlediği ittifak politikaları çıkıyor. Özellikle Kürt meselesine yaklaşım, kent uzlaşısı adı altında HDP’ye yakın çizgide siyaset yürüten yapılarla geliştirilen temaslar ve “yeni anayasa” söylemleri, CHP’yi bir tür kimlik açmazına sürüklüyor. Atatürkçülük iddiası taşıyan bir partinin, bu kavramların içini boşaltarak ilerlemeye çalışması, beraberinde büyük bir çelişkiyi doğuruyor.
İşte bu zeminde Mansur Yavaş ismi, partinin kimlik dönüşümünde bir tür "fazlalık" gibi duruyor olabilir. Oysa halk nezdinde en geniş desteğe sahip figürlerden biri. Peki neden kendi adaylığını açık açık dile getirmiyor? Bu da üzerinde durulması gereken başka bir soru.
Erdoğan’ın devletin tüm imkânlarını kullanarak yargı ve medya eliyle yapabileceklerinden mi çekiniyor? CHP içindeki bazı kesimlerin kendisine duyduğu mesafeden mi rahatsız? Yoksa kimi çevrelerin ima ettiği gibi, geçmişten gelen bazı dosyalar mı bu sessizliğin nedeni? Açıkçası bu soruların net bir cevabı yok. Ancak şu ihtimal giderek güç kazanıyor: Mansur Yavaş, son ana kadar “aday olabilir” havasını sürdürecek, fakat nihayetinde “cumhurbaşkanı yardımcısı” olacağını açıklayarak CHP'nin adayını destekleyecek. Bu tercihini de muhtemelen şöyle gerekçelendirecek: “Türkiye’nin Erdoğan yönetiminden bir an önce kurtulması gerekiyor. Yeni sistemle birlikte zaten güçlendirilmiş parlamenter rejime geçilecek. Asıl önemli olan Türkiye’nin normalleşmesi ve hukuk devleti ilkesinin yeniden tesisi.”
Peki bu yaklaşım gerçekten kalıcı bir çözüm mü sunuyor? CHP'nin aday tercihiyle, devletin kurucu kimliği arasında derinleşen uçurumu kapatabilir mi? Türk milliyetçiliğiyle CHP’nin son dönemdeki yönelimi bir araya gelebilir mi? Yoksa bu ittifaklar, kimliğin aşındırılması pahasına mı kuruluyor?
Bütün bu sorular, önümüzdeki seçim sürecinde sadece bir adaylık tartışmasından ibaret olmayacak. Aynı zamanda “nasıl bir Türkiye?” sorusuna verilecek cevapları da şekillendirecek.
Yorumlarınızı bekliyorum.