Dün, Başbuğ Alparslan Türkeş’in mezarını ziyarete giden kişinin Devlet Bahçeli olmadığına dair kamuoyuna yansıyan iddialar, bir anda siyaset gündemini sarstı. Fotoğraflar, videolar, ses analizleri derken sosyal medya adeta kaynadı. “Bu Devlet Bahçeli değil” diyenler, “Ses benzemiyor” iddiasını dillendirenler, “Yüz hatları değişmiş” yorumlarını yapanlar… Hatta işi ileriye götürüp, “Yeni sürecin sağlıklı yürüyebilmesi için dublör kullanılmak zorunda kalındı” diyenler bile var.
Gerçekten de iddialar hafife alınacak cinsten değil. Zira Devlet Bahçeli’yi yıllardır yakından tanıyan, hareketlerini, ses tonunu, yürüyüşünü ezberlemiş olan birçok ülkücü isim, bu kişinin Bahçeli olmadığını dile getiriyor. Sessizlik hâkim, konuşma yok, açıklama yok. Neden konuşmadı? Neden ses vermedi? Yoksa gerçekten de bir dublör mü?
Hatırlayalım… 1990’lı yıllarda ekranlara damga vuran Görevimiz Tehlike dizisinde, kahraman karakter kılık değiştirir, yüz maskeleriyle insanlara birebir benzer, özel cihazlarla seslerini taklit ederdi. O gün “kurgu” dediğimiz ne varsa, bugün teknolojiyle mümkün hale geldi. Hatta öyle ki, artık yapay zekâ ile bir insanın sesini birebir taklit etmek, görüntüsünü birebir üretmek mümkün. Deepfake denilen teknoloji sayesinde bir kişinin ağzından söylenmemiş sözleri bile söyletmek mümkün hale geldi.
Peki tüm bunlar bir araya geldiğinde, Devlet Bahçeli gibi Türk siyasetinin en kritik figürlerinden biri için bu teknolojiler neden kullanılmasın? Hele ki, Cumhur İttifakı’nın yol ayrımına geldiği, yeni anayasa tartışmalarının hararetlendiği, siyasi dengelerin değiştiği bu süreçte… Bahçeli’nin sağlık durumu hakkında çıkan söylentiler, sessiz sedasız geçen günler, son olarak mezar başındaki ziyaretin kamuoyunda bu kadar tartışılması boşuna değil.
Ancak tüm bu ihtimallerin bir noktada tıkandığı yer, delildir. Evet, bunlar mümkün. Evet, dünya bu tür sahneleri çoktan yaşadı. Ama bir gerçek, delille konuşur. Gerçek ispatlanmadığı sürece sadece bir iddiadır. Ve o iddianın karşısına çıkan her sessizlik, her kaçamak bakış, milletin zihninde şüpheye dönüşür. Bugün bu iddiaya gülüp geçenler, yarın “Acaba?” demekten kendini alıkoyamaz.
Devlet Bahçeli yaşıyor mu, sağlığı yerinde mi, siyasette aktif olarak kendi iradesiyle mi duruyor? Bu sorular artık cevapsız bırakılmamalı. Bu milletin geçmişine, ülküsüne, ideallerine ve Başbuğ’un emanetine sahip çıkan her birey, bu soruları sormaktan çekinmemelidir. Zira gerçek, yalnızca arayanlara görünür.
Karanlıkta kalmış her ayrıntı, milletin geleceğinde gölgeye dönüşür.