Tarih bazen yüksek sesle yazılır, bazen ise fısıltılarla… Bulgaristan’ın Ribnovo köyünde
30 Mart 1964 günü yaşananlar ise ne yazık ki hem tarih kitaplarında yok, hem de kulaklarımızda… Ama yüreklerde hâlâ yankılanan bir direniştir bu: bir milletin adı, dini, onuru için başkaldırısı…
O gün Ribnovo’da ne oldu? Sadece birkaç köylü mü itiraz etti baskıya? Hayır… O gün bir halk; totaliter bir rejimin zulmüne, zorla asimilasyon politikalarına, kimliksizleştirmeye karşı dimdik durdu. İsimlerini değiştirmeye çalışanlara, camilerini kapatmaya yeltenenlere, “Siz artık Müslüman değilsiniz” diyenlere karşı "Hayır!" dedi Ribnovolular. Ellerinde ne silah vardı, ne de medya. Ama imanları vardı, cesaretleri vardı ve en önemlisi, onurları vardı.
Bu isyan belki büyümedi, çünkü tanklar ve baskılar onu bastırdı. Ama bu isyan unutulmadı. Ribnovo halkı susturulsa da, o gün orada yazılan destan, taşlara kazındı. Bir anıt var bugün köyde. Üzerinde altın harflerle yazıyor:
"Müslüman inançlarını, isimlerini ve onurlarını savundular."
Bugün pek çok gencimiz, “asimilasyon neydi?” diye sorduğunda, onlara Ribnovo’yu anlatmalıyız. Zorla ismi değiştirilen bir dedenin iç çekişini, camiden yükselmesi gereken ezanın yerine gelen siren seslerini, Kur’an okuyan çocuklara baskın yapılan evleri… Ve sonra da tüm bunlara rağmen teslim olmayan insanları…
Unutma Ribnovo!
Unutma o tarihi:
30 Mart 1964!
Unutma direnişi!
Ve en önemlisi; unutturma!
Çünkü tarih yalnızca yazılan değil, yaşatılan bir mirastır.
Ruhlarına El-Fatiha.
Rafet Ulutürk