SEKÜLER MUHAFAZAKÂRLAR MI?
Bu başlığını görünce "MUHAFAZAKÂR" diye tanımlanan insanlar, nasıl "SEKÜLER" olabilir ki dediğinizi duyar gibiyim...
MUHAFAZAKÂR ve SEKÜLER.
Bu iki kelime belli bir yaşam tarzını tanımlayan isimler..
Ve ülkemizde özellikle son 10 yıldır herkesin dilinde, cümlelerinin içinde, dizi veya sinema sektöründe, her yerde...
Bu isimlerin anlamlarına baktığımızda aslında "ZIT" anlamları var..
TDK'da sekülerizm; toplumun ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade, dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareketi olarak tanımlanmış..
Ayrıca yine TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğüde verilmiş…
Dîni litaratürde ise bunun karşılığı "EH-Lİ DÜNYA" dır..
(EH-Lİ DÜNYA:Dünya ehli, yani sadece bu dünyaya göre, dini hassasiyetleri olmadan yaşayan)
Hani birinden bahsederken denir bazen, duymuşsunuzdur:
"Ya iyidir hastır ama eh-li dünya yaşar"
Yani günümüz tabirindeki "SEKÜLERLİK" budur işte..
Ayrıca bu konuda yanlış bilinen bir gerçek vardır ki; ciddi bir itham ve kul hakkıdır..
Sekülerlerin Ateistlerle karıştırlması!
Seküler tabirini benimseyen insanlar, Ateistler gibi inançsız değildir!
Bu sebeple ifadelerimize dikkat etmeliyiz..
Peki MUHAFAZAKÂR nedir?
MUHAFAZAKÂR: "Muhafaza" kökünden türemiştir.
Muhafaza: bir şeyin zarar görmesini veya bozulmasını engellemek amacıyla koruma veya saklamak demektir.
İşte bu kök anlamı ile MUHAFAZAKÂR:
Geçmişten gelen sahip oldugu tüm değerleri, muhafaza eden insanlar anlamındadır..
Dînin varlığı da geçmişten günümüze devam ettiği için, bu bağlamda MUHAFAZAKÂR kişiler; DÎNİ DEĞERLER ve KURALLARI uygulama konusunda da bu değerleri MUHAFAZA eder, ona göre yaşarlar..
Ya da; tanıma uygun, olması gereken budur diyelim!
Ancak günümüzde, ülkemizde yaşanan siyasî kutuplaşmanın sonucu olarak "MUHAFAZAKÂR" tanım şekil değiştirmiş durumda!
Artık bu sıfatla tanınan kişiler; illâki sağ görüş sahibi, belli-tek ve ne olursa olsun değişmeyen, değişirse sanki ihanet etmiş hissi ile bir politik düşünce geliştiren, siyasî olarak ise "dindarlık" ilkesini ön planda tutan kişileri tanımlıyor!
Her iki sıfatın tanımları bunlar..
Peki bu tanımlararın "Ahlakî Değer Yargıları" nelerdir?
SEKÜLER AHLAK:
Sekülerleşme; insanın ilkelerini oluşturmada, yönelişlerini, yaşam tarzını veya değer yargılarını düzenlerken dikkatini dîni olgulardan soyutlayıp, dünyevi olgulara yönelmesidir.
MUHAFAZAKAR AHLAK İSE:
Kişinin yaşam tarzını, değer yargılarını belirlerken öncelikle dîni kuralları sonrada örf, adet ve gelelekleri ilke alıp, onları ön panda tutmasıdıdır..
Bu anlayışlarla oluşturulan ahlak sistemlerine, seküler veya muhafazakar ahlak adı verilir.
Şimdi bu tanımları günümüzde, kendimize uyarlayarak bakalım..
Sekülerlik tanımı belli, yaşam tarzı olarak benimseyen insanların yaşamları da bellidir..
Hiçbir alanda, hiçbir konuya dîni hassasiyet ile yaklaşmazlar!
Yapacakları iş veya eylem yaşadıkları günü bağlar ve bu; gün içinde kendilerine dünyevi bir haz, başarı, fırsat, çıkar, tatmin veriyor ise tamamdır..
Bu doğrudur, yanlıştır tartışmanın anlamı yok..
Neticede tercihtir elbette..
Ama şunu söylemeliyiz ki; kendini SEKÜLER diye tanımlayan ve bu şekilde yaşayan insanları tebrik etmek lazım!
Neden mi?
Çünkü en azından riyakâr değiller, inandıkları gibi yaşıyorlar da ondan!!
Zîra günümüzde gerçekteki olması gereken "MUHAFAZAKÂR AHLAK" değerlerini; ölçülerini, kurallarını gerçek anlamda benimsemediği hayatına geçiremediği için yani inandığını yaşamayan, ama "MUHAFAZAKÂR yaşıyorum" diyerek kendini kandıran, etrafındaki bir sürü insana göstermelik davranan kişiler oldukça fazla!
Bu kişiler kendilerini tanımladıkları "Muhafazakâr" sıfatının, olması gereken Ahlakî ölçülerine göre yaşamayınca neler olabilir?
*Namaz kılan bir terörist!
*Oruç tutan bir sapık!
*Kelime-i şehadet getiren bir hırsız!
*Hacca giden bir yalancı!
*Kurban kesen bir zînakar!
*Zekat veren bir tefeci!
*Allah'ı bilen, kitabını okuyan ama bunu kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmeyen bir dolandırıcı!
*Sünneti bilerek yaşayan, anlatan bir iftiracı!
*Mü'min olan(!) ama duruma ve çıkarına göre 'bir öyle/bir böyle' konuşan ve bunu normalleştiren bir kaypak!
*Şükreden bir müsrif!
*Takva ile yaşıyor görünen bir kâtil!
Olmuyor mu?
Örneklerini maalesef görüyoruz..
Bu şekilde olanlar için bir "îman" tanımı vardır!
"TAKLÎDİ ÎMAN"
Yani sanki sadece gördüğü için yapan, gerekliliklerini yerine getirmeden taklit şeklindeki iman!
Örneğin;
*Namaz kılan bir insan; kötülük yapıyorsa!
*Yalan söylüyorsa!
*Hak-hukuk tanımıyorsa!
*Kendi çıkarları söz konusu olduğunda haram-helal gözetmiyorsa! Vs vs....
Yaptığı şey taklit değil midir?
Çünkü namaz Allah'ın huzuruna çıkmaktır!
O huzurda iken, secdeye alnını koyduğunda hakkına girdiği, haksızlık yaptığı insanları, kendi hırsları yüzünden girdiği haramları, işlediği günahları vs düşünmez mi?
Hiç aklına gelmez mi?
Pişman olup, tövbe etmez mi?
İşte namaz da diğer ibadetler gibi bunun için, BİZİM İHTİYACIMIZ OLDUĞU için var!
Hani klasik bir kaçış sorusu var ya:
"ALLAH'IN SENİN KILDIĞIN NAMAZA İHTİYACI MI VAR?"
Cevabı net!
Tam da bu sebeplerle YOK ELBETTE!
Ya bizim?
VAR!
İbadetler; Allah'ı bilelim, koyduğu kuralları unutmayalım, unutursak da hatırlayıp vazgeçelim diye var!
Din adına yaptığımızı iddîa ettiğimiz ibadetlerimiz, kurallarımız hattâ belki giyim tarzımız bile, bize Allah'ı hatırlatmalı, O'nun takdîrini kazanmalıyız...
Etraftakilerin şak şaklarını değil!
Şimdi bakalım günümüzde varolan "MUHAFAZAKÂR" lara..
Ne alemdeler?
Ekonomik olarak alt seviyede olanları zaten geçim derdinde..
Neyi nereden arttırsam diye uğraşıp, dünya meşakatleriyle boğulmuş durumda..
Orta seviye; bir tık daha rahat ama onlarda bir üst seviye imrenir halde, onlara yetişme derdinde..
Üst seviye?
Yine aynı.. hep bir üstüne çıkayım, en iyisi en güçlüsü olayım diyerek özenticilikle meşgul!
En üst seviye ise tepe noktası..
ZİRVE!!
Oradakiler kendi varîyetlerini, zenginliklerini, başarılarını "ÇABALARININ(!)" sonucu ALLAH'tan hakedilmiş(!) bir karşılık olarak aldıklarını!
Alt kademedekilerin yaşadıklarını ise yine "ALLAH'tan gelen imtihanlar" olduğunu düşünür ve savunurlar!
*Yaşam tarzları mı?
Lüks, sefahat..
*İsraf mı?
Haşa! Allah'ın kendi çabaları(!) sonucu takdir ettiklerini, tepe tepe kullanma hakkı bu galiba(!)
*Paylaşmak mı?
E yılda bir Ramazan'da fitre/zekat veriyor ya!
*Kılık kıyafet, tesettür, takva, hak-hukuk vs..?
Olduğu KADAR, olmayan KADER!
*Yeme içme, gezme tozma ve bunları herkes görsün diye sürekli göze sokma çabası?
"Allah'ın bildiğini kuldan niye saklayalım" diye düşündüklerinden!
Çünkü MUHAFAZAKÂRLAR(!)
Çünkü dîni hassasiyetleri var(!)
Ama dîni hassasiyetler; neyi nasıl kazandıklarını etkilemez ki!
Yeter ki işe yarasın!
Ona çıkar sağlasın!
Dünyevî olarak kendisini rahatlatsın!
Zevklerinden ödün vermesin!
Eee "SEKÜLER" diye yaftaladıklarınız size göre ne yapıyordu?
Dîni hassasiyetleri gütmeden, bu dünya hayatındaki rahatları için çalışıyor ve yaşıyorlardı ya hani!
Muhafazakârlar tam tersi değil miydi?
Ee şu an muhafazakârlarda aynı şeyleri yapıyor ise….
O zaman yeni bir tanım gelişti demektir!
SEKÜLER MUHAFAZAKÂR!
Peki en yakından en uzağa..
Kendimizden başlayarak en tepeye doğru bir düşünelim..
SEKÜLER MUHAFAZAKÂR MIYIZ?
YA DA ETRAFIMIZDA KİM VAR SEKÜLER MUHAFAZAKÂR!?
SEKÜLER MUHAFAZAKÂR dediğimiz şeyin de aslında dinde var olan bir kaç adı var zaten..
RİYÂKAR: Yaptığı işi göstermelik yapan, gösteriş için davranan, kendi çıkarına göre gerektiğinde iki yüzlü olmaktan çekinmeyen kişi!
MÜNAFIK: Kalben inanmamış, sadece görünüş ve tavırlarda inanmış olan kişi!
FASIK: Allah'ın emirlerinden büyük ölçüde çıkmış ve dînin sınırlarını aşmış kişi!
Velhasıl-ı kelam...
Yazdıklarımdan kimse gocunmasın..
Kimsenin yaşam tarzını eleştirmek değil maksadım..
Haddim de değil zaten...
Derdim "muhafazakar" diye geçinen bazılarının(!) her fırsatta; tefe koydukları, eleştirdikleri, dinsizlikle suçladıkları, kendilerini üstün gördükleri, beğenmedikleri(!) "Seküler"lerden yaşam tarzı olarak farklarının kalmaması!
Başlarda da yazdığım bir şeyi tekrar edeyim
Kendini "SEKÜLERİM" diye tanımlayan kişiler en azından dedikleri veya savundukları şeye göre yaşıyor..
Riyâkarlık etmiyorlar!
ASIL VE VE OLMASI GEREKEN FARK BU DEĞİL Mİ?
Kişi, inandığı gibi yaşamazsa, zamanla yaşadığı gibi inanmaya başlar!
Müsadenizle ez-cümlede de; kelamların en güzelinden, Kur'an ayetlerinden konuyla ilgili "ibretlik" ayetler verip bitireyim...
"Biz onlara birtakım karînler (her yaptığına yandaşlık eden yakın davranan sözde yakın arkadaşlar) musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler!
Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki "azab" sözü onlar için de hak (gerekli) oldu!
Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir! (Fussilet Sûresi-41/25)
"Ad milleti de, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamış, "Bizden daha kuvvetli kim vardır?" demişlerdi.
Onlar, kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha kuvvetli olduğunu görmüyorlardı değil mi?
Ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardı."
(Fussilet Sûresi- 41/15)
"Nihâyet ateşin karşısına geldiklerinde; kendi kulakları, gözleri ve derileri, vaktiyle işledikleri bütün kötülükleri söyleyip onların aleyhinde şâhitlik edecekler!" (Fussilet Sûresi- 41-20)
"Oysa siz, vaktiyle günahlara dalarken kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün aleyhinizde şâhitlik yapacağından çekinmiyordunuz!
Üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz!" Fussilet Sûresi-41/22)
"Gün gelecek, Allah’ın düşmanları, (Onun emirlerine yasaklarına uymayanlar) baştan sona tutuklanıp bir araya getirilerek, cehenneme doğru sürülecekler!" (Fussilet Sûresi- 41/19)
"Rabbimiz Allah'tır" diye ikrarda bulunup, sonra da özde ve sözde dosdoğru olarak inanç, amel ve ahlâkta sapmadan doğru yolu tâkip edenlere ise; melekler ölümleri anında inerler ve "Korkmayınız, üzülmeyiniz, size söz verilen cennetle sevinin.
Biz dünya hayatında da, ahirette de size dostuz.
Burada, canlarınızın çektiği, umduğunuz şeyler, Allah katından bir ziyafet olarak size sunulur" derler." Fussilet Sûresi (41/30-31-32)
BU AYETLER İLE KONU DAHA NET VE KESİN OLARAK ANLAŞILMIŞTIR İNŞALLAH..
Rabbim hepimizi riyakârlıktan, münafıklıktan, fâsıklıktan korusun..
İnancımızı, îmanımızı "taklîdi" değil "tahkîki" îman (gerçek olan) ehli eylesin...
Sözde değil, özde doğruluk, dürüstlük, hakkaniyet nasip eylesin..
Hiçbir çıkar uğruna iki yüzlülük yapmadan; ya göründüğü gibi olan, ya da olduğu gibi görünen şekilde yaşayacak cesaret versin...
Ve etrafımızdaki "çok yönlü" riyakârları farkedip, onlara kanmayacak feraseti ihsan eylesin inşallah diyelim....
VESSELÂM...